İş Birliği Üzerine
Hepimiz istiyoruz ama hepimiz başaramıyoruz...
Acaba neden?
"İş birliği" (collaboration) diye yanıp tutuşuyor tüm şirketler.
Pek çoğunun formülü birbirlerine o kadar benziyor ki:
- Maaş, prim ve tabii yan haklar,
- "Bir fikrim var" kutusu,
- Yaza girerken piknik,
- Yazın daldan dala "outdoor" etkinliği,
- "Yılbaşı" etkinliği,
- "Bu sene hiç bir şeydi; seneye uçacaz!" temalı "townhall" sohbeti.
vs..
Tahmin edebileceğiniz gibi benim derdim ne piknikle ne de yılbaşı partileriyle.
Benim derdim;
Teşhisi yanlış koyup, tedaviyi de aynı geleneksel hatalarla tekrar eden zihniyetle.
Hiç bir çalışan;
- Fikirleri, değerleri, görünüşü, tercihleri, tarzı, kısaca onu "O" yapan deyim yerindeyse tüm DNA kodlarıyla kapsandığını hissedemiyorsa; kendini o organizasyona ait hissedemez,
- Kendini "ait" hissedemiyorsa; kültürü sahiplenemez,
- Kültürü sahiplenemiyorsa ekibin organik bir parçası gibi etkileşime geçemez,
- Etkileşime geçemiyorsa; etkin çatışma ve geri bildirim ortamlarında "kendisi" olamaz,
- Ve kendisi olamayan hiç bir birey "iş birliği"ne sürdürülebilir yapıda kendisini uyumlayamaz.
Demem o ki;
İş birliği öğretilemez!
İçselleştirilip, damarlara kadar işleyen bir "kültür" oluşmadıkça "iş birliği" posterlerde asılı kalır.
Zira;
"Değerli" hissetmeyen "değer" yaratamaz...